Travma, genel bir ifadeyle bireyin kişiliği ve ruhsal yapısı üzerinde şu veya bu ölçüde kalıcı etki bırakan olağan dışı, felaket niteliğinde bir yaşantının anılarından kaynaklanan bir rahatsızlık ve bunaltı durumudur (Budak,2009).
Travmatik yaşantılar DSM-5 A tanı ölçütüne göre;
- Gerçek ya da göz korkutucu bir biçimde ölüm, ağır yaralanma ya da cinsel saldırıya uğramış olma,
- Doğrudan örseleyici olaylar yaşama,
- Başkalarının başına gelen olayları doğrudan doğruya görme (bunlara tanıklık etme),
- Bir aile yakının ya da yakın bir arkadaşının başına örseleyici olaylar geldiğini öğrenme,
- Örseleyici olayların sevimsiz ayrıntılarıyla, yineleyici bir biçimde ya da aşırı düzeyde karşı karşıya kalma,
Kişi bu tanı ölçütlerini karşılıyorsa 1 ay süreden sonra Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanısı konulur. Bu travmatik yaşantılardan bazıları ise şöyle: Doğal afetler, kazalar, cinsel istismar..
Travmayı Tip I ve Tip II olarak ayırabiliriz.
Tip I
Travmayı gün içerisinde yaşadığımız tek seferlik kısa süreli travmalar.
Tip II
Süreğen travma (aile içi istismar) olarak tanımlayabiliriz. (Terr,1991)
Travmanın Risk Faktörleri
Pretravma: Travma öncesinde temperalmental, enviralmental ve genetik psikolojik faktörler.
Peritravma: Travma sırasında çevresel faktörler ve travmanın şiddetiyle alakalı durumlar.
Posttravma: Travma sonrasında bireyde oluşan yanlış durumlar, değerler ve bireyin uygun olmayan başa çıkma mekanizmaları.
Psikolojide psikanalitik ekol travmaya ilk değinen kuramdır. Freud travmatik belirtileri histeri olarak anlamlandırmıştır ve bu semptomların ancak travmatik yaşantının ilk oluşumuna inerek çözülebileceğini söyler. (Cathartic Methot)
Travma Sonrası Psikoterapi
Çocuklarla yapılan klinik çalışmalarda travma ile ilişkili ruhsal bozukluk yaygınlığındaki artışın gösterilmesinin ardından bu alanda yapılan terapi çalışmaları da hız kazanmıştır. Çocukluk çağı ruhsal travmaları ile ilişkili artan olgu sayısı ve ruh sağlığı kliniklerine başvuru, klinisyenleri etkin, yapılandırılmış ve kısa süreli tedavi modellerine yönlendirmiştir. Bu amaçla Cohen ve arkadaşları tarafından bir Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) modeli olan ‘Travma Odaklı Bilişsel Davranışçı Terapi’ (Travma Odaklı-BDT) geliştirilmiştir. (akt. Karakaya, 2013)
Yetişkinler için de Bilişsel Davranışçı Model kapsamında bir çok yaklaşım travmayı değişik şekillerde ele almıştır. Bunlardan bazıları Mowrer’in (1960) iki faktör kuramı, Foa ve ark.(1989) ‘Bilgi İşlem Modeli’, Foa ve Rothbaum’un (1998) ‘Entegre Edilmiş Bilgi İşlem Modeli’dir.
Modellerin ortak yönü yüzleştirme tekniğini kullanmalarıdır. Bu modellerle kullanılan yüzleştirme tekniği en yaygın metod olarak kabul ediliyor. Bazı komorbit tanılarda terapi daha sonraki seanslara sarkabiliyor. Çalışılması gereken patoloji risk önceliğine göre sıralanıyor. Travmayla birlikte gelen tanılar genellikle depresyon, panik atak, okb (Obsesif Kompulsif Bozukluk) ve fobilerdir. Ağır depresyon yaşayan bir bireyde ilk psikoterapi seanslarında travmadan ziyade depresyona dair ölçek ve envanter kullanılabilir.
Travma, isminin getirdiği kadar inanılmaz ve nadir bir tanı değil aslında. Her gün trafikte bile travmatik bir olayla karşılaşabiliyoruz. Kazalar, kavgalar, tartışmalar bunların bazılarıdır. Travmanın ağırlığı veya hafifliği başka bir olay olmakla birlikte sıklığı su götürmez bir gerçek. Travmatik anılar bazı meslek gruplarında karşılaşma sıklığına bağlı olarak fazladır. Bunlar polisler, askerler, psikologlar, sosyal hizmet çalışanlar ve acil tıp teknisyenleri.
Bazı travmatik yaşantılar insan yaşamında, belleğinde ve davranışlarında daha etkili rol oynamaktadır. Adler’in dediği gibi erken çocukluk anıları yaşam biçiminin şekillenmesinde etkilidir. Freud’un 5 yaşına kadar kişilik gelişimi oluşur tezi bu anlamda doğrudur. 5 yaşına kadar yaşanan travmaların bıraktığı izlerin kişilik yapısında önemli ölçüde etkiye sahip olduğu bilinmektedir.