Üniversite tercihlerinin gerçekleştiği bugünlerde milyonlarca genç aldığı puan doğrultusunda tercihler yapmaya başlayacak. Öğrencilerin bir çoğunun tercihlerini popüler olan veya ekonomik getirisinin daha fazla olduğunu düşündükleri bölümler olarak gerçekleştirdiklerini görüyoruz. Buradaki temel soru öğrencilerin kendi varoluşlarını gerçekleştirebileceği alanı ön koşulsuz olarak özgürce tercih edip etmedikleridir.
Günümüz konformizm anlayışı içerisinde büyüyen bu dönem öğrencileri, ulaşmak istedikleri hedefleri kolay yoldan ve fazla risk almadan erişmeyi amaçlamakta, kendi potansiyel ve sınırlarının çok farkına varmadan bir tercih girdabına sürüklenebilmektedir. Bu alışkanlıkları çocukluğundan beri onun yerine karar vermeyi bir ilgi ve sevgi anlayışı olarak benimseyen, biraz da koruma içgüdüsü ile hareket eden anne ve/veya babaların edindirebileceğini söyleyebiliriz. Bu tutum öğrencilerin risk alama, tercih veya seçim yapma konusunda kişisel tecrübelerinin gelişmesine ket vurmaktadır. Bu döneme kadar bir tercih yapıp bunun sorumluluğunu yaşamayan öğrenciler kendi varoluşunu gerçekleştirecek cesareti kendilerinde bulamayabilirler. Konformizmden vazgeçmeyen öğrenci birbirinin kopyası olan tercih, yaşam tarzı, iletişim dili gibi davranış kalıpları geliştirebilir (bu kalıplar sosyo-ekonomik seviyeye göre kendi içinde gruplanmaktadır). Günümüze kadar bu kalıplarla şekillenen öğrencilerden; gereğinden fazla anlam yüklenen, genellikle sorumluluğun tamamen öğrenciye atıldığı veya ailenin beklentileri doğrultusunda bir tercihe zorlandıkları üniversite tercih döneminde sağlıklı bir seçim yapmaları beklenir. Bu noktada, uzmanların yönlendirmeleri önemli olmakla beraber son sözü genellkle öğrenci söyler. Bu sorumluluğa alışamamış öğrenci, en kolay yoldan onu gelecekte en iyi konuma hangi mesleğin getireceği hesabı üzerinden ya da ailenin yönlendirmesi ile zorunlu bir tercih yapmak durumunda kalabilir. Bu tercih “kendisinin tercihi” değil, büyürken öğrendiği kalıpların bir sonucudur.
Eğer çocuğumuzun doğru bir tercih yapmasını istiyorsak, bu yaş dönemine gelene kadar ona zaman zaman seçme özgürlüğü tanımalı ve bazı sorumlukları üstlenmesine fırsat vermeliyiz. Bunun içinde bu döneme kadar olan akademik performansı da dahildir. Eğer öğrenci gerekli performansı sergileyemediyse üniversite tercihlerinde kendisini istemediği bölümler seçerken bulacaktır. Aileler buna üzülmemeli, puanı düşük diye özel okulların ücretli bölümlerine yüklenmemeli, aksine öğrencinin bu başarısızlığı yaşamasına izin vermelidir. Aile öğrenciye bunu yaşatmaz ise öğrenci her daim bunu istismar ederek kendi varoluşsal gerçekliğinden uzaklaşacaktır. Bu ailenin kontrol mekanizmasının olmaması değildir, sadece öğrencinin alıştığı konfordan uzaklaşmasına ve risk almasına imkan vermektir. Aile gözlemci ve gerektiğinde yönlendirici pozisyonda olmalı, imkan ve sınırlılıklarının neler olduğunu öğrenciye söyleyerek bu imkanları kabul edip bu çerçevede hareket etmesi konusunda yönlendirmelidir. Öğrenci, ailelerin genelinde ve toplumun gözünde eğer Tıp, Hukuk, Mühendislik gibi bölümlere yerleşemezse başarısızdır algısından ve baskısından sıyrılarak bir tercih yapmalıdır. Kendini gerçekleştirebileceği alanlara yönelmelidir. Gerçek başarı bunu keşfedebilmek ve bu doğrultuda tercihler yapabilmektir. Çin’li filozof Konfüçyüs’ün de dediği gibi “Sevdiğiniz işi yaparsanız, bir gün bile çalışmış sayılmazsınız.”
Böyle bir yapı içerisinde ancak özgürce bir tercihten bahsedilebilir. Potansiyelini bilen, amaç ve sınırlarını bilen, kendi varoluşunu gerçekleştirebilecek cesaret ve özgürlüğü olan bireyler bunu gerçekleştirebilmektedir.