Çocukluk Yılları
Freud, 6 Mayıs 1856 yılında Freiburg, Moravya’da doğmuştur. Doğduğu andan itibaren annesinin göz bebeği olmuş, annesi ona sevgi dolu ve korumacı yaklaşmıştır. Babası Jacob Yahudi bir yün tüccarıdır. Annesinin tam aksine babası sert ve otoriter bir tutum sergilemiş fakat Freud 2 yaşındayken bile kendisini babasından üstün görmüştür. Annesi aynı zamanda çekici bir kadındır ve Freud annesine tutku derecesinde bağlıdır. Hatta annesine karşı cinsel bir yakınlık hissettiği ve bu hissin Oedipus Kompleksi’nin gelişiminde temel olduğu iddia edilmektedir (Schultz ve Schultz, 2013).
Sigmund Freud 11 aylıkken Julius adında bir erkek kardeşi doğmuş fakat sekiz ay sonra ölmüştür. İki buçuk yaşındayken kız kardeşi Anna doğmuş, daha sonra dört kız ve bir erkek kardeşi daha olmuştur (Engler, 2014). Freud dört yaşına geldiğinde ailesi Viyana’ya taşınmıştır. Freud ise 1938 yılında Viyana Naziler tarafından işgal edilene kadar buradan ayrılmamıştır. Ailesindeki diğer çocuklara göre ayrıcalıklı bir konumdadır ve diğer kardeşlerinin kendilerine ait bir odası olmamasına rağmen Freud’un kendine ait bir odası olmuştur. Dil öğrenmeye de çok yatkın olduğu ve başarılı bir öğrenci olduğu belirtilmektedir ( Engler, 2014).
Mesleki Kariyeri
Freud Viyana’da yaşayan bir Yahudi’nin meslek seçimlerinin çok kısıtlı olduğunu fark edince kariyerine tıp alanında devam etme kararı almıştır. 17 yaşında Viyana Üniversitesi’nde tıp okumaya başlamış, okuduğu bu dönemde İngiliz filozof John Stuart Miller’ın çalışmalarını Almanca’ya çevirmiştir (Ellis, Abrams ve Abrams, 2009; Engler, 2014).
Feud 1885’te nöropatoloji alanında doçent olduktan sonra Paris’te Fransız bir nörolog olan Jean-Martin Charcot gözetiminde çalışmak için burs kazanmıştır. Charcot, nevroz ile ilgili çalışmalarıyla bilinirken daha sonra histeri olarak tanımlanan çalışmalarıyla da hatırlanmaktadır. Freud, Charcot ile çalışmasından çok etkilenmiştir ve Charcot’un histeriye olan merakını devam ettirmek adına kendi kariyerine de yeni bir yön çizmiştir (Ellis, Abrams ve Abrams, 2009).
Histeri Üzerine Çalışmaları
Histeri tanımı 2000’li yıllarda konversiyon bozukluğu, somatizasyon bozukluğu isimleriyle ilişkilendirilmiştir. Histerik kişilerin gösterdikleri belirli semptomların ilerleyişi zamanla değişmiştir. 19. yy. ortalarında histeri tanısıyla hastaneye yatmış kadınlarda sıklıkla görülen semptomlar arasında paralize olma, körlük, histerik duyu yitimi, ani hastalık nöbetleri ve seksüel saldırgan davranış yer almaktadır. Histeri kelimesi köken olarak Yunanca‘da rahim kelimesinden geldiği için yalnızca kadınlarda görülen bir hastalık olarak düşünülmüştür (Ellis, Abrams ve Abrams, 2009).
Freud’a göre histeri, görülmeyen psikolojik bir stresin fiziksel yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Bu görüşü histerinin sadece kadınlarda değil erkeklerde de görülebilecek bir durum olduğu önerisiyle desteklenmiştir. Freud, bu düşüncelerle beraber Viyana’da Josef Breuer ile birlikte çalışmalara başlamıştır.
Josef Breuer, 1980 yılında Anna O. takma adıyla bilinen, histerik belirtiler gösteren bir kadın hasta görmeye başlamış, hipnoz ve anıların konuşulması tekniklerini kullanarak Anna O.’yu iyileştirmiştir. Freud ve Breuer 1895’te “Histeri Üzerine Çalışmalar” kitabını yayımlamışlardır (Ellis, Abrams ve Abrams, 2009).
Psikanaliz
Psikopatoloji ve kişilik gelişimi kuramları üzerinde çalışmalarını devam ettiren Freud, danışanın aklına geleni filtrelemeden, olduğu haliyle ve kendi akışında konuşması olarak bilinen yeni bir yöntem keşfetmiş, bu yönteme serbest çağrışım adını vermiştir.
30 yaşında evlenen Freud’un uzun süren mutlu evliliğinden altı çocuğu olmuştur. Anna en küçük çocuğudur ve babasının yolundan gidip saygıdeğer bir kuramcı olmuştur. Naziler Avusturya’yı işgal edince Freud ailesini de alarak Londra’ya gitti ve 23 Eylül 1939’da 83 yaşında çene kanseri nedeniyle hayatını kaybetti (Boeree, 2006).
Freud’un çocukluktan itibaren ailesinin, özellikle annesinin göz bebeği olduğundan, annesine karşı duyduğu cinsel ilgiden ve babasıyla erken yaşta girdiği rekabete değinmiştik. Tüm bunların Freud’a ait olan Psikoseksüel Gelişim Kuramı’nın oluşmasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Savaş dönemini yaşamış biri olması ve çalıştığı histeri vakaları Freud’un insan doğasını kötücül olarak tanımlamasında etkili olmuştur.