Künye
Orijinal Adı: I Never Promised You a Rose Garden
İlk Basım Tarihi: 1964
Yazar: Joanne Greenberg
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 282
Çeviri: Nesrin Kasap
Kitabın Türü: Roman
Karakterler
Kitap 16 yaşındaki şizofren genç bir kızın kendi kurduğu dünya ile gerçek dünya arasındaki çatışmalarını anlatır. Ana kahramanımız Deborah Blau’dur. Deborah üstün zekalı, sanata ilgi duyan ve aşırı duyarlı bir kızdır. Yaşadığı dünyaya kendini ait hissetmemektedir ve kendi zihninde bir dünya yaratmıştır. Bu yarattığı dünyaya ‘Yr’ adını vermiştir. Yr dünyasında yine kendi yarattığı karakterler ve oraya özel bir dil de bulunmaktadır. Deborah yabancılaştığı dünyayı Dr. Fried’le beraber anlamaya çalışacaktır. Kitapta Deborah’ın dünyayı anlamlandırma çalışmalarına, iki dünyanın çatışmalarına, akıl hastanesi günlerine ve Deborah’ın ailesinin yaşadıklarına tanık olacağız.
Hikaye
Deborah’ın intihar girişimlerinden dolayı akıl hastanesine yatması uygun görülür. Anne ve babası bu durumu kabullenmek istemese de sonunda razı olurlar ve onu akıl hastanesine yatırırlar. Deborah’ın babası Jacob Blau sorunlarından kaçan, öfkeyle karşılık veren ve sorunlarını görmezden gelen birisidir. Annesi Esther Blau ise daha soğukkanlı ve güçlü bir kadındır.
Deborah’ın akıl hastanesindeki günleri Dr. Fried’le yaptığı seanslar dışında birbirine benzemektedir. Deborah akıl hastanesine yattıktan bir süre sonra yine intihara kalkışmış, bu yüzden B koğuşundan D koğuşuna geçirilmiştir. Bu koğuşta birçok kişiyle tanışmıştır ve güzel arkadaşlıklar edinmiştir fakat akıl hastanesindeki arkadaşlıkların normal arkadaşlıklardan biraz farklı olduğunu anladım. Genelde bu arkadaşlıklarda aşırı derecede iletişim kopukluğu var, birbirleriyle arkadaş olduklarını iki tarafta kabullenmek istemiyor ve güzel olan duygular bastırılıyor.
Akıl hastanesindeki hastalar normal olmadıklarının farkındalar ve bundan kendileri de memnunlar çünkü normal olmadıkları için toplum tarafından belirlenen normlar, yasalar ve ahlak kuralları onlar için geçerli değil. Böylece yaptıkları hiçbir davranışın bedelini ödemiyorlar. Ayrıca dış dünyaya nasıl uyum sağlayacaklarını bilmiyorlar ve birkaç kişi dışında kimse iyileşmeye pek de gayret etmiyor. Deborah bu sırada Dr. Fried’le olan seanslarına da devam etmektedir. Dr. Fried’e ilk başta ön yargılı giden Deborah daha sonrasında bunun böyle olmadığını anlar ve kendi iç dünyasını onunla paylaşır. Ona tümöründen, Yr’den, ailesiyle ilişkilerinden, okul ve kamp hayatından, arkadaşlıklarından ve ayrıca 3 değişim ve 3 aynadan bahseder. Bu 3 değişim ve 3 ayna Deborah’ın dönüm noktalarıdır. Benim burda şu dikkatimi çekti. Deborah karşılaştığı zorluklarla beraber Yr’yi yaratmaya başlamış ve kötü anılar biriktikçe Yr’yi daha da derinleştirmiştir. Yr aslında Deborah için dünyaya uyum sürecidir. Deborah da bunun farkındadır. Çünkü Dr. Fried’le bir seansında aslında hastalığının onun için bir uyum sağlama biçimi olduğunu söylememek için kendini zor tutmuştur. Ayrıca Deborah sorunlarından Yr’deki kuyuya kaçarak saklanmaktadır. Deborah’ın hastalığı onun savunma mekanizması haline gelmiştir. Burada da şunu düşündüm, aslında akıl hastalıkları dünyayla baş etme becerilerinden biridir, dünyaya uyum sağlama becerisidir. İrade açısından daha zayıf olan insanların karşılaştıkları zorluklar karşısında hayatta kalma içgüdüsüyle bu tür bir baş etme becerisine sığınırlar. Hikayeye dönersek Deborah da dünyanın onu aldattığını ve kötü bir yer olduğunu düşünmektedir. Bu yüzden kendine yeni bir dünya yaratmıştır. Bu dünyada her şey Deborah’ın istediği gibidir fakat bir süre sonra Yr dünyası, gerçek dünya ve ara dünya arasındaki geliş gidişler Deborah’a acı vermeye başlar. Deborah Yr’den yavaş yavaş soğumaya başlamıştır. Bu sırada Dr. Fried, Deborah’ın dünyaya olan bakış açısını değiştirmeye çalışmaktadır. Böylece Deborah’ın ait olma içgüdüsü git gide gerçek dünyayla bağdaşmaktadır.
Analiz
Dr. Fried Deborah’la arasındaki güveni çok güzel bir şekilde sağlamıştır. Her şeyden önce Deborah’a vermeye çalıştığı ilk şey yalın bir ‘güven’dir. Deborah’ın hayalindeki gerçekliği sorgulamadan önce onu bu dünyaya iten sebepleri irdeler. Ayrıca Deborah’a karşı her zaman gerçekçi olmuştur. Bir bölümde Dr. Fried Deborah’a:
“Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. Ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. Ben yalan şeyler vadetmem hiç. Kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır. Üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!” (sf.115) demiştir. Dr. Fried Deborah’a dünyayla baş etme becerilerini öğretmiştir. Her zaman karşısına sorunların çıkabileceğini ve bu konuda gerçekçi olmasını istemiştir. Romandaki umut teması Dr. Fried’le oluşturulmuştur ve onun iyileşeceğine olan inancı Deborah’ın iyileşmesinde büyük rol oynamıştır.
Hikayenin sonunda Deborah tam bir iyileşme göstermese de dünyayı seçer ve hayatındaki eksik dönemlerin yerini küçük mutluklarla doldurmaya çalışır.
Bu kitapla biraz daha akıl hastalıklarına bakış açım değişti. Dünyaya bir şizofren kızın gözleriyle bakabilme şansını yakaladım. Ayrıca gerçek hayatta yaşanmış olan bir hikaye olması bende etkisini daha da artırdı.