Reaktif depresyon, klinik depresyonun alt kategorilerinden biridir. Duygudurum ya da uyum bozukluğu olarak da bilinen bu depresyon türü genellikle kısa sürelidir ve spesifik bir psikosoyal stresöre karşı bireylerin ruhsal durumundaki çöküş olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle, reaktif depresyon yaşanan bir stres sonucu hafif ya da orta derecede depresif belirtiler gösterme halidir. Genellikle yaşanan stresli olaydan sonra birkaç ay devam eden bu semptomlar uzun süreli olmaz ve bireyler başa çıkma stratejileri kullanabilir. Ancak normalden daha uzun ve ağır geçen reaktif depresyon belirtilerine sahip olan bireylerin profesyonel yardım almaları önemli bir gerekliliktir.
Reaktif Depresyon Sebepleri
Reaktif depresyonun en sık rastlanan sebepleri stres yaratan yaşam olaylarıdır. Sevilen birinin ölümü, boşanma, işini kaybetme, hastalık ve taşınma gibi olaylar bunların başında gelmektedir. Reaktif depresyonu başlatan sebepler başlangıçta küçük ve önemsiz olarak görülebilmektedir. Ancak ilerleyen süreçlerde bu durum bireylerin okul, aile, iş ve sosyal hayatlarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Reaktif depresyonun başlıca semptomları; umutsuzluk, rahatsızlık hissi, değersizlik ve mutsuzluk olarak görülmektedir. Bunların yanısıra yorgunluk hissi ve uyku problemleri de en sık görülen belirtilerden bazılarıdır. Bu bozukluğa sahip bazı bireylerde yeme bozukluğuna bağlı olarak ani kilo kaybı veya kazanımı da gözlemlenmiştir. Konsantre olma ve karar verme konusunda zorluk yaşamanın yanısıra somatik olarak yaşanan şiddetli baş ağrıları ve mide ile ilgili şikayetler de sıklıkla görülmektedir. İlerleyen safhalarda ise bireylerde, aşırı alkol ve madde kullanımı ve intihara teşebbüs gibi kendine zarar verici davranışlar görülmektedir.
Reaktif Depresyon ile Başa Çıkma
Reaktif depresyon konusunda yardım almak için belirtilerin en az 6 aydır devam ediyor olması ve bu belirtilerin bireyin günlük yaşamında olumsuz etkilerinin olması gerekmektedir. Yapılan araştırmalara göre uygulanan terapi yöntemlerinden bireysel ve grup terapilerinin bozukluğun giderilmesinde önemli bir etkisi olduğu kanıtlanmıştır. Bunların yanı sıra terapi sürecinde aile ve sosyal desteğin de önemli bir yeri vardır.