Ruhsal dünyamızdaki sorunları tedavi etmek ve içinde bulunulan durumdan kurtarmak bütün tedavi biçimlerinin ortak noktasıdır. Önceleri tek amaç sıkıntıları ve acıları bedende, bilinçdışında ve benlikte tutmamaktı.
Freud, hastalarını konuşmaları için serbest bırakmış ve böylece Psikanaliz“in doğmasına sebep olmuştur. Bununla beraber o ana kadar tedavi edilmediğine inanılan hastalar sayesinde kişinin bilinçli isteği dışında bir alanın varlığı ortaya çıkmıştır. Psikanalizde amaç, bilinçdışı üzerindeki direnci kaldırarak semptomların da bir anlamı olduğunu göstermektir. 1918’de Budapeşte’deki konuşmalarından oluşturarak yayınladığı “Psikanalitik Tedavide Yeni Yollar” adlı yapıtında Freud, psikanalizi diğer terapilerden ayırmıştır. Freud, “Psikanaliz bastırılmış ruhsal unsurların ortaya çıkmasıdır. Aynen kimyager gibi semptomları laboratuarda ortaya koyup ayrıştırıyoruz” der. Ancak bu ayrıştırma sonunda hemen senteze gidilmemesi gerektiğini, bunu hastanın kendisinin yapması gerektiğini de belirtir.
Psikanaliz küründe yöntem “serbest çağrışım“dır. Çerçevesi vardır. Frustrasyon ve perhiz içinde uygulanmalıdır. Analizin devam edebilmesi için hastanın analiste karşı arzularının var olması gerekir. Psikanalizde temel, cinsellik (cinsel gelişim) ve bilinçdışı üzerinedir.
Ancak 1980’lerden sonra yeni patolojiler ortaya çıktığı için psikanalizin yöntemi değiştirilip “psikanalitik psikoterapiler” sunulmaya başlanmıştır. Temel nedenler üzerine konuşmamız gerektiğinde ise; herkesin psikanalizden geçmek için yeterli ruhsal yapıya sahip olmadığı, bunun için hem zaman hem de maddi yatırım gerektiği söylenebilir. Psikanaliz eğitiminin gelişmemesi ve yayılmaması da bir başka nedendir.
Psikanaliz küründe sadece analist ve analizan vardır. Analizan divana uzanır ve analistini görmez. Psikanalitik psikoterapi ile diğer terapilerde yüz yüze olmak söz konusudur. Analist analizanın tüm çerçevesinde uzaktır. Haftada 45’er dakika olmak üzere en az 3 seans olmalıdır. Buna karşılık psikoterapiler haftada 3 seanstan daha az olabilir. Psikanaliz tedavi etmeyi hedeflemez, semptomun arkasında yatan “neden”leri bulmaya çalışır. Semptom burada ara bir yoldur. Freud, “psikanalizde yaptığımız varolan bilinçdışı duygulanımların varlığını göstermektir” der. Ancak yüz yüze çalışmalarda bastırılan bilinçdışına ulaşmak kolay olmamaktadır. Psikanaliz dışındaki bütün terapilerde hastanın çevresine müdahale etme, semptomlarını yenmede çeşitli teknikler öğretme söz konusudur.
Psikanalitik psikoterapi ile psikanalizin referans noktaları benzerdir. Farklı olan sadece pozisyonun değişmesidir. Aktarım ve direnç gibi kavramlar aynıdır. Diğer farklara baktığımızda ise yüz yüze görüşme ve seans sayısı değişmektedir. Çerçeve de bu yüzden zor korunmaktadır. Analist hiçbir yardım ve telkinde bulunmaz, söylemi dinler. Freud, “bunu da hastanın arkasında gerçekleştirebiliriz” der.
Bütün farklara rağmen analitik süreç tektir ve kökünü psikanalizden alır. Bu terapileri yapmak için psikanalizden geçmek ve “analist” olmak gerekliliği unutulmamalıdır. Psikanlitik psikoterapiler kaynağını unutmadan yoluna devam etmeli ve psikanalizden ayrılmamalıdır. Ama tekniğin değil de yöntemin değişmesi artık kuramın adının da değişmesidir.