Bireyler zaman zaman hali hazırda oldukları kişiyle olmak istedikleri kişi arasında kalıp bunun çatışmasını yaşarlar. Örnek verecek olursak; normalde çok neşeli, konuşkan, rengarenk ve yaratıcı denilecek tarzda giyinmeyi tercih eden biri, resmi bir kurumda işe başladığında o kurumun yazılı olmayan normlarına ayak uydurmaya çalışırken kendinden feragat edip, tamamen kuruma ait birine dönüşmeye başlayabilir. Sonra gerçekten kendisinin de istediğinin aslında dönüşmeye çalıştığı kişi olduğunu düşünüp, kendini var ettiği tüm özelliklerini yok saymaya çalışabilir.

Paradoks değişim kuramına göre değişimin gerçekleşebilmesi, kişinin aslında olmadığı bir kişi gibi olmasıyla değil ancak olduğu gibi olmaya çalışmasıyla sağlanabilir. Kuramın geliştiricisi Beisser de Değişim‘in ancak belli bir zaman diliminde değişmeyerek mümkün olabileceğini açıklamaktadır. Burada anlatılmak istenen; kişi kendine dair olana sahip çıkabildikçe, kendinde kalabildikçe diğer benliklerini tanıyabilmesi daha olasıdır. O yolu keşfetmeye istekli olmak da kişinin kendi yolculuğunu daha anlamlı kılar.

Değişim Motivasyonu

Birey başka biri olmak istediğinde bunun altındaki niyet ele alınabilir. Kişi, içinde bulunduğu ilişkilerde daha güçlü ve daha iyi olabilmek için mi değişmeye derin bir arzu duyuyor? Bu değişme ihtimali kişinin kullanacağı bir kalkan görevi mi üstlenecek? Ya da şu an olduğu kişinin kendine karşı bir direnci mi? Neden değişmek istiyor? Bu istek baş etmek/edememek ile ilgili bir yerden mi geliyor? Değişime ihtiyaç duyduğu sebepler ne? Kişi bu sebeplere karşı nasıl bir savunma mekanizması içerisinde?

Kendilik Tasarlamak

Kendilik imajı; çocukluk süresince öğretilen, görülen, duyulan ve dayatılan şeylerin içselleştirilmesi ile oluşmaktadır. Kişi, düşünce ve davranış kalıplarından etkilenerek toplumun onu nasıl görmek istediğine göre kısmen kendini şekillendirir. Var olabilmek, kabul görmek, onaylanmak ve ait hissedebilmek için.

İnsan sosyal bir varlıktır. Dolayısıyla kişi kendiliğini ilişkisel olduklarıyla yani çevresiyle inşa eder. Örneğin; müziğe çok anlam atfedilen bir ailede büyüyen çocuğun spora ilgisi olmasına rağmen müziğe yönelmesi. Çünkü müziğe yönelmesinin onu aile içinde daha kabul edilebilir ve onaylanan biri haline getirebileceğini düşünebilir.

Bir yerde bir tıkanma olur, yoğun bir iç çatışma. Artık kişi olduğu yerde ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelir. Çünkü ‘ihtiyaçları’ değişmiştir. Kişiye dayatılarak benimsetilen ‘olması gerekenler’ ile ‘istekleri’ yoğun şekilde farklılaşmıştır. İdeal olma arzusu içinde olan kişi, mükemmel olmayı istemektedir dolayısıyla mükemmel olmaya çalıştıkça aslında olabildiklerini kaçırır ya da başardıklarını ve kendini değersizleştirir. Sürekli ‘neye dönüşmek’ istediğiyle meşgul olması sonucunda buradan bir memnuniyetsizlik doğar.

Yanılgı

Birey için kendisinde kalabilmenin, kendi ile ilgili iyi/kötü halleri deneyimleyebilmenin önemi vurgulanmaktadır. Kaldı ki değişim bazen bilinçli yapılan bir olgu değildir. Hayatta olmak demek her an bir öncekinden farklı yaşantılar içinde olmak demektir. Dolayısıyla bu döngü içinde kişinin değişimi fark edememesi, hiç değişimin olmadığı anlamına gelmemektedir. Bu durum terapiyle de bağdaştırılabilir. Süreç içinde her zaman iyi hissetmemekle beraber bu hiç iyi hissedilmeyeceği anlamına gelmez. Kişi zaten hali hazırda bir değişim ve dönüşüm, sorgulama ve farkındalık alanına girmiştir. Ancak bu süreç içerisinde zamanla anlamlandırılabildiğinde idrak edilmektedir.

Ayşe Dilhan Bektaş | Klinik Psikolog

Kaynak

  • Daş, C., Geştalt Terapi Bütünleşmek ve Büyümek. 7. Baskı. Ankara: Altınordu Yayınları, 2017.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir