Kovadis Yoldaş?*
Şevket Süreyya Aydemir’in “Suyu Arayan Adam” adlı otobiyografisi; yazarın hayatını, yaşadığı fikri dönüşümlerini, kimlik arayışını, coğrafyanın ve zamanın değişmesiyle kendinin de nasıl değiştiğini ve yaşadıklarına nasıl anlam verdiğini anlattığı bir yapıttır. Bir oluşum romanı olan bu eserde yazarın, hayatı boyunca ne aradığını ve ne bulduğunu ifade ederken su, toprak ve yangın sembollerine oldukça yer vermesi dikkat çekicidir.
Dinamizm ve Stabilite
Suyun topraktan göğe yükselip ardından yağmurla toprağın derinliklerine tekrar kavuşması gibi, toprak gelinen ve gidilen yeri, varlık bulmayı ve var olduğun yere dönmeyi, su ise var oluşunu sürdürmeyi sembolize eder. Toprak mebde ve mead (başlangıç ve son) olarak adlandırılan insanın statik iki noktası ise; su iki nokta arasındaki dinamizm, meaş yani yaşamdır. Yangın ise insanın hayatı boyunca yakasını bırakmayan “Kimim ben?” sorusudur. Empodekles’in “bir solukta yutan alevden bir düşünce”* tamlaması sanki Şevket Süreyya’nın yangınını tanımlamak için söylenmiştir.
Bu yangınla doğan yazar toprağını kaybetmekle aslında kim olduğunu kaybeder, roman baştan sonra bu yangına su arayışıdır. Ateş sembolünü ayrıca Epiktetos’tan bahsettiği bölümde kandil metaforuyla da kullanır. Epiktetos’un kandilini hiç yanından ayırmaması gibi yazarda aslında kendi kandilinin alevini, yani yangınının getirdiği soruyu yanından hiç ayırmamış, onunla yoldaş olmuştur.
Aidiyet
Şevket Süreyya Aydemir göçmen bir ailenin çocuğudur. Bu durum hayatı boyunca doğduğu topraklarda yaşayan birçok insana kıyasla ona çok daha fazla “Hangi toprağa, millete, vatana aitim, hangi insan topluluğunun bir parçasıyım?” sorusunu sordurtmuştur. Yazar yeri gelmiş kendini Turancı olarak tanımlamış, yeri gelmiş Komünizm ülküsüne kendini adamış, yeri gelmiş Kemalizm’e yönelmiştir. Her şeyden önce yazar statikliği sembolize eden toprak kavramından hikayesinin başından beri uzaktır. Bütün dinamikliğiyle hayatı sembolize eden suyun akışında savrulması belkide biraz da bu yüzdendir. Kendisi bu durumu şu cümlelerle ifade etmiştir: “Bilmiyorum yoldaş, dedim, nereye gittiğimi bilmiyorum.”*
Bedel ve Kimlik
Yazar savrulduğu akıntıda her geçtiği coğrafyadan bir parça toprak almış, hikayenin sonunda kendi deltasını oluşturmuştur. Peki, hikayesinin başladığı toprakta durgun bir göl olarak huzurluca yaşamak yerine, bir nehrin akıntısında mücadele etmeyi ve sonunda yolda topladıklarıyla oluşturduğu nihai toprakta, onu buralara getiren kendi yaşamına/suya bakarken hikayesini tamamlamayı seçen Şevket Süreyya bu durumdan memnun mudur? Yazar şu cümlelerle kitabını noktalamıştır: “Ödediğim bedel ulaştığım kaynak için çok değildir. Çünkü bu kaynağın başında ben, yıllar yılı kaybettiğim en değerli şeyi, yani kendimi buldum.”*
Kendilik İnşası
Özetle hikayesi toprakla başlayan insan bir yaşam suyu (ab-ı hayat) içerisinde varacağı yere doğru akar gider ve bu yolculukta ulaşacağı toprağı/oluşturduğu kendisini baştaki ve yoldaki topraklardan götürdükleri ile meydana getirir. İnsana bu yolculukta hem yoldaş olan hem onu bu yolculuğa sevk eden içindeki yangını ise kendi varlığı hakkındaki sorularıdır. Bu soruları dindirmek için insan bu nehirdeki yolculuğuna çıkar. Şevket Süreyya özelinde bu yolculuk daha büyük bir yangınla başlamış ve daha büyük bir akıntıya kapılma ile devam etmiştir, çünkü bir göçmen olan Şevket Süreyya’nın yolun başında tutunduğu bir toprağı yoktur ve nihai toprağını/varlığını yolda topladıklarından oluşturmuştur. Fakat bütün bu zorluklara rağmen yazar vardığı yerden memnundur. Orada artık kim olduğunu bulmuştur. Her şeye rağmen insan kendi yapıp ettiklerinin toplamıdır.
Feyza Betül Tunceroğlu | Psikolog
Kaynaklar
- Yoldaş, Nereye Gidiyorsun? Aydemir, Ş. S. (1987). Suyu Arayan Adam, İstanbul: Remzi Kitabevi. s. 344.
- Matthew Arnold, Empedocles on Etna, 326-338.
- Aydemir, Ş. S. (1987). Suyu Arayan Adam, İstanbul: Remzi Kitabevi. s.151
- Aydemir, Ş. S. (1987). Suyu Arayan Adam, İstanbul: Remzi Kitabevi. s.408