Gündelik yaşamımızın akışı içinde sürekli yeni insanlarla tanışır, yeni kararlar alır ve ikilemlerimizle yüzleşip doğru olanı bulmaya çalışırız. Karışık durumlar ve sıkıntılı anlarımızda karar vermek zorunda olduğumuzda, bilinçdışı bir güç ile anlık bir karar veririz.

Blink, işte bu aniden ortaya çıkan anlık öngörülerin kaynağını anlamamızı sağlar. Kısacası blink, önceden sahip olduğumuz bilgiler ve içgüdülerimiz ışığında düşünmeden ve sorgulamadan verilen kararlar, öngörü veya izlenimdir. Kimi zaman o iki saniyedeki izlenimimiz aylarca süren bir araştırma veya sorgulamadan daha doğru sonuçlar elde etmemizi sağlayabilir.

Hissi Yakalamak

Örneğin, antik çağlardan kaldığı ileri sürülen bir heykelin müzeye alınıp alınmamasına karar vereceğiniz zaman o heykelin gerçek olup olmadığını araştırırsınız. Heykeli ilk bakışta gören kişilerin “iki saniyede” verdiği “gerçek değil” kararı, aylar süren inceleme ve araştırmalardan daha doğru sonuca ulaşabilmiştir. Gladwell, bunu “iki saniyede bilmenin gücü” olarak tanımlar ve bunu yaşamımızın çoğu alanına uygulayabileceğimizi söyler. Tek yapmamız gereken saatlerce, günlerce ve hatta aylarca düşünmeden önce ilk bakışta ve ilk saniyelerde içimizde oluşan hissi yakalamak, daha sonrasında bu öngörünün üzerine düşünmektir.

İnce Dilimlere Ayırma Tekniği

Gündelik hayatımıza uygulayabileceğimiz başka bir yöntem ise “ince dilimlere ayırma” ile bilmektir. Bir konu hakkında karar vermek zorunda kaldığınızda o konunun özüne odaklanmanız gerekmektedir. Örneğin bir çiftin ileride boşanıp boşanmayacağını anlamak için 15 dakikalık konuşmalarına kulak vermek yeterli olabilir. Burada önemli olan o çiftin bütün dinamiklerini uzun uzadıya bilmek değildir. Önemli olan neyi bilmeniz gerektiğine karar vermektir.

Kitapta “4 Atlı” olarak belirlenen “savunmacı tavır, umursamazlık, eleştiri ve hor görme” kavramlarının asıl belirleyici etmenler olduğundan bahsediliyor. Bunların içinden de çiftlerin birbirlerini hor görmesinin ileride boşanmalarını belirleyen asıl etmen olduğu söyleniyor. Sonuç olarak bir olayın geleceğini bilebilmek için o olayı ince dilimlere ayırıp işimize hangi bilginin yarayacağını anlamak gerekir.

İçine Doğmak

Blink hakkında bilmemiz gereken diğer bir konu ise “kilitli kapı” konusudur. Yine ortada karar verilmesi gereken bir konu olduğunda ilk izlenimimizi kullanırız ve bu ilk izlenimden elde ettiğimiz kararımızın nedenini açıklayamayız. İşte bu “içine doğmak” olarak adlandırılır ve kişiler aslında neden öyle davrandıklarını ve o karara vardıklarını biliyor zannetseler de bilemezler. Örneğin, bir tenis maçını izleyen bir kişinin bütün kayıp sayıları bilmesinin sebebi içine doğmasıdır ve kendisi de bunun nasıl gerçekleştiğinin farkında değildir.

Warren Harding Hatası

Blink hakkında kitapta bahsedilen diğer bir konu ise “Warren Harding Hatası” olarak işlenmiş. Burada “neden uzun boylu, esmer ve yakışıklı adamlara kanarız” sorusu üzerinden gidilmiş. Kitabın önceki kısımlarında içgörümüze güvenerek anlık ve önemli kararlar vermenin gücünden bahsedilse de bu bölümde bu sistemin her zaman işe yaramadığını anlamamız isteniyor. İlk bakıştaki görünüş bazı durumlarda yanıltıcı olabiliyor.

Başbakanlık seçimlerinin oy verme sürecinde bir insanın dış görünüşüne bakıp ona hemen güvenmek ve dış görünüşün arkasında yatan yetenekleri sorgulamamak bir ülke için tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Başka bir örnekte, araba satış temsilcisi bir müşterinin görünüşüne bakarak o müşterinin araba alımı konusunda anlık bir hüküm verebiliyor fakat dış görünüş burada yine yanıltıcı olabiliyor; hiç beklenmeyen bir müşteri çok iyi bir araba satın alabiliyor. Bu nedenle anlık karar verirken ve içgörümüze güvenirken hangi durumlarda ve hangi noktada bunu kullanacağımıza dikkat etmeliyiz.

Diğer bir husus ise “kendiliğindenliği yaratmak.” Bu bölümde her şeyi kontrol altında tutmaya çalışırken asıl odaklanmamız gereken konuyu kaçırdığımızdan ve bu nedenle de başarısızlığa uğradığımızdan söz ediliyor. Örneğin bir savaşta, geniş olanaklara sahip olan taraf, düşmanının her hamlesini önceden hesaplıyor, saatler süren toplantılar yapıyor ve sürekli talimatlar alıyor. Diğer taraf ise savaş hakkında kısa toplantılar yapıyor, bu toplantılar haricinde savaş hakkında konuşulmuyor, kısa ve net talimatlar alıyor. Savaş süresince ikinci taraf galip geliyor. Bunun nedeni zihni gereksiz bilgilerle meşgul etmemek ve asıl hedefe odaklanmaktır. Ne kadar hesap yapılırsa işler o kadar karmaşık hal alıyor ve karar verme mekanizması asıl hedefi şaşırarak başka unsurlara yöneliyor, hedefinden sapıyor, sonuçta da başarısızlığa uğruyor. Burada önemli olan nokta neyi bilmemiz gerektiğini iyi belirlemektir. “Az şey çok şey anlatır” diyor Gladwell. Ana noktaları yakalamak ve aklımızı karıştıracak gereksiz bilgileri edinmemek, karar verme sürecinde bize fayda sağlıyor.

Doğru Soruyu Sorabilmek

Bir başka bölümde “insanlara ne istediklerini sormanın doğru ve yanlış yolu” üzerinde duruluyor. “Kenna’nın İkilemi” olarak bahsedilen bölümde rock şarkıcısı olan Kenna’nın şarkıları, yapımcılar ve müzikle ilgili profesyonel olanlar tarafından daha şarkının ilk saniyeleri dinlenilir dinlenilmez hayranlık uyandırır. Ancak Kenna’ya albüm yapmadan önce pazar araştırması yapmak isteyen şirketin sonuçlarına göre Kenna’nın şarkıları ortalamanın altında bir beğeniye sahip çıkar. Bu ikilemin sebebi doğru kişilere doğru soruları doğru şekilde sormamızdan kaynaklanır.

Başka bir örnekte ise Coca-Cola ve Pepsi hakkında karşılaştırmalı olarak pazar araştırması yapıldığında, Pepsi açık ara farkla öndedir. Ancak raflardaki ürün sayısı ve reklama çok büyük bir bütçe ayıran Coca-Cola bunun sebebini merak ederek Pepsi’nin kolasının formülünü taklit ederek yeni bir kola çıkarır. Satışlarının artmasını bekleyen Coca-Cola, müthiş bir müşteri isyanıyla karşılaşarak eski ürüne geri dönmek zorunda kalır. Burada yine tadım testinde tüketicilere yanlış soru sormaktan kaynaklanan yanlış verilerle karşılaşıyoruz. Tüketiciler bir yudum aldıklarında kolaları farklı değerlendirirken bütün şişeyi içtiklerinde daha farklı değerlendirme yapıyorlar. Sonuçta tam olarak neyi öğrenmek istediğimize dikkat ederek sorularımızı ona göre sormalıyız ki hatalı sonuçlarla karşılaşmayalım.

Zihin Okuma

Son bölümde ise “zihin okuma sanatı” konusundan bahsediliyor ve trajik bir örnek anlatılıyor. Zihin okumadaki başarısızlık kimi zaman bir insanın sebepsiz ve suçsuz yere katledilmesi felaketiyle bile sonuçlanabiliyor. Hayatımızdaki kritik noktalarda karar verirken insanların yüzlerinin ne anlattığını anlamaya çalışır ve buna göre bazı eylemlerde bulunuruz. Ancak bazı yüz ifadeleri (mikro-mimik) mikrosaniyelerde gizlenmiştir ve bunları anlamak ve bunlara karşı tetikte olmak güçtür. Bu nedenle dikkatle incelenmelidir.

Örneğin, daha önce intihar girişimlerinde bulunmuş psikolojik bir hasta iyi olduğunu söyleyip eve gitmek istediğinde yüzünde küçük bir an için beliren umutsuzluk ifadesini ayırt etmek neredeyse imkansızdır. Ancak yine de ne kadar gizlenmeye çalışılsa da insanların zihinlerinden geçirdikleri düşüncelerin yüz ifadelerine yansımaları kaçınılmazdır.

Sonuç olarak, hayatımızın önemli noktalarında içgörü, içgözlem, kendiliğindenlik kuralına uyma, ince dilimlere ayırma ve neyi nasıl öğrenmemiz gerektiği konuları göz önüne almamız gereken ve hayatımızı kolaylaştıran kavramlardır. Doğru yerde doğru yöntemleri kullanmak elbette ki tecrübe işidir. Bu nedenle de zihnimizde daha çok veri toplamalı, daha akılcı düşünmeye kendimizi yöneltmeliyiz.

Burcu Güneş | Psikolojik Danışman

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir