Künye
- İlk Yayınlanma Tarihi: 1890
- Yazar: Knut Hamsun
- Türü: Kurgu, Biyografi, Otobiyografi
- Orijinal Adı: Slut
- Çeviri: Behçet Necatigil
Özet
Andreas, ideali olan yazarlıktan yaşadığı zorluklara karşın vazgeçmeyen yoksul bir gençtir. Kiralık odalarda, yazları çoğu zaman parklarda kalır. Gazetelerde arada bir yayınlanan yazılarından aldığı ücretten başka geliri yoktur. İş bulmak için başvurduğu yerlerden geri çevrilir. Sokaklardaki hayat yazarlığı için ona zengin bir malzeme sunar. Ayrıca hayal gücü de çok geniştir. Sık sık aç kalma tehlikesi yaşar ve kaldığı odanın kirasını ödeyemeyecek duruma düşer. Üstündeki eski püskü giysilerini satmak zorunda kaldığı bile olur. Yine zor bir dönem geçirmektedir. Geceleri ahırdan bozma bir imalathanede kalıyordur. Parası tükenmiştir. Açlıktan yerde bulduğu bir portakal kabuğunu kemirir. Gururu bırakıp dilense de bir şey elde edemez. Kendisine acıyan bir arkadaşı imdadına yetişerek ona bir miktar para verir. Bir hafta sonra açlık günleri yeniden başlar. Benzer sahneler yaşanır. Kaldığı odadan kovulur. Kasaptan köpekleri için istediği kemikleri kemirir. Yazmaya mecali kalmaz. Rıhtıma gider, İngiltere’ye hareket edecek bir gemiye tayfa olarak yazılır ve yazarlık hayallerini bırakarak İngiltere’ye doğru yol alır.
Kitap Analizi
Gururunu bir türlü yenemeyen yoksul bir gazetecinin yazarlıkla birkaç kron (Danimarka para birimi) kazanma savaşımını anlatan bu eşsiz roman okuyucuya açlığın her yönünü tanıtıyor. Derin bir psikolojik dışavurum olan bu romanda gazetecinin deneyimini okurken; insanın iç barışının ne kadar önemli olduğunun ayrımına varılıyor. Bir gururunu alt edebilse kahraman, açlığa mahkum olmayacak ve sağlıklı bir zihne kavuşup, aklını toplayıp makalesini yazabilecek ve de gereksinimi olan parayı kazanabilecek.
Yazar böyle bir açlığı okuyucusuna hissettirmeyi öyle bir başarıyor ki. Aç insanları düşündüren nefis bir empatiye yelken açtırıp, hedefine çok yaklaştı, kahraman şimdi karnını doyuracak ben de rahat bir nefes alacağım derken tekrar açlıkla baş başa kaldığını görüyorsunuz. Bahsedilen açlık öyle bir açlık ki, kahramanın parmaklarını ısırıp kanıyla midesini yatıştırmaya, talaş yiyerek hayatta kalmaya, yeleğinin düğmelerini satıp ekmek almaya giden bir süreci anlatıyor. Yine de tüm bu sıkıntıların amacı yazmaktır. Namusuyla yazmak. Yoksa üç günlük açlığıyla bakkala gidip ekmek yerine mum istemek, aydınlanma için, başka türlü açıklanamazdı.
Kahraman, kısa ve sıska görünümlü, gözlüklü, çoğu zaman paçavra denebilecek görünümlü kıyafetlerle gezen, saçları genç yaşta dökülmüş bir kişidir. Yazılar yazıp satmaya çalışan ve deliliğin sınırında yaşayan depresif bir karakterdir. Bir an dünyanın en mutlu insanıyken bir dakika sonra depresif düşüncelerle mutlu dünyasını kendine dar edebiliyor. Bu manik depresif ruh hali, karakterin yaşadığı aşk acısı ve parasızlığın getirdiği açlığın sonucu bir gün aşırı özgüvenli, yüksek enerjiliyken diğer gün düşük enerjili kendine güvensiz bir hale bürünüyor.
Ruhsal yönden ahlaklı ve gururlu kişiliği ve karakteri onu içinden çıkılamaz bir döngüye sokuyor. Bir yandan yazmaya olan aşkı ile iyi işler çıkarmaya çabalarken diğer yandan hiçbir sonuç alamamak ve kazandığı en fazla 40 kuruş olan bir hayatın içerisinde yaşamaya çabalamak onu zaman zaman pes etme noktasına getiriyor. Sonra tekrar başa dönüyor. Bu karakter, kişi ne kadar bitirmek isterse istesin hayatın devam ettiğini acımasızca yüzüne vuruyor.