Harry Stack Sullivan (1892-1949), psikodinamik ekolünün en önemli kuramcılarından biridir. “Kişiler Arası İlişkiler Kuramı” adını verdiği yaklaşımı, isminden de anlaşılacağı üzere kişilik gelişiminin sosyal çevreyle olan bağını merkeze almaktadır. Kişiliğin gelişiminde çevrenin konumunu merkeze almak, doğal olarak gelişim sürecinin takip edilebileceği ve gözlemlenebileceği anlamına gelmiştir. Zaten Sullivan’ın da kuramının en önemli parçası, kendisinin de beyan ettiği üzere, kişiliğin yaşam boyunca nasıl geliştiğinin irdelenmesi olmuştur. Bu bağlamda Sullivan da tıpkı diğer meşhur psikanalist kuramcılar gibi kişilik gelişiminin büyük oranda yaşantının ilk evrelerinde gerçekleştiğini savunmaktadır. Buna karşın bu gelişim geri döndürülemez değildir. Bu konuyla ilgili olarak 7 ayrı gelişim evresi tanımlayıp her birisindeki sosyal ve psikolojik krizleri açıklamaya gayret göstermiştir.

Her İnsan Aynıdır

Sullivan’ın en kritik önermelerinden biri “Tek Tür Önermesi” olmuştur. Bu önermeye göre, insanlar birbirlerinden farklı olduklarından çok daha fazla aynıdırlar. Yani tek tür olan insanlığın ortak yönleri, birbirleri arasındaki farklılıktan fazladır. Basit görünen bu önermenin aslında ima ettiği asıl kavrayış, ruh sağlığı bozuk olan kişilerde ortaya çıkan ve farklı görünen özelliklerin, aslında daha ufak bir boyutta bile olsa bütün insanlarda var olduğudur. Bu, aslında Montaigne’in meşhur “Her insanda, insanlığın bütün halleri vardır.” vecizesinde de görebileceğimiz yaygın bir fikirdir. Bu fikir sebebiyle Sullivan, Adler gibi bazı kuramcıların aksine bireysel araştırmaya yönelmemiş, dikkatini daha ziyade insanlığın ortak özelliklerine ve genel sosyal yapıya yöneltmiştir. Nitekim Sullivan, kişiliği de “yinelenen kişiler arası durumların fazlasıyla kalıcı örüntüleri” olarak tanımlamaktadır. Ona göre, insanın bütün kişiliği, sosyal yapı içindeki konumu ve tutumundan teşekkül eder.

Kişileştirme

Harry Stack Sullivan’a göre insanlar hayatlarını birtakım kişileştirmeler kurarak örgütlerler. Bu “kişileştirme” adını koyduğu kavram ona göre kişiliğin merkezi unsurlarından birisi olmaktadır. Bu kişileştirmeler içinde sık zikredilen “İyi Anne – Kötü Anne” kişileştirmesidir. Örneğin kötü anne kişileştirmesi, en temelde bebeğin doyum sağlayamadığı bir meme ucu deneyimine dayandırılmaktadır. Bunun kime ait olduğu önemli değildir; ister kişinin kendi annesine ister süt annesine isterse de yabancı bir kadına olsun, deneyim tekrarlandığı takdirde bebeğin zihninde kötü anne kişileştirmesinin belirginleşmesine sebep olacaktır. Elbette ilerleyen yaşlarda bu kişileştirme, dayak veya ilgisizlik gibi kimi deneyimler tarafından da güçlendirilebilmektedir. İyi anne kişileştirmesi de bunların zıddı deneyimler tarafından tetiklenmektedir. Aynı şekilde “ben” kişileştirmesi de önemli bir yer tutar. Bu kişileştirme de “iyi ben – kötü ben – ben olmayan” şeklinde tanımlanan bir üçlüğü kapsar. Sullivan’a göre bu kişileştirmeler de büyük oranda hayatın ilk evrelerinde ebeveynle girilen ödül – ceza diyaloglarından etkilenerek ortaya çıkmaktadır. Yani annesiyle olumlu ilişki içinde bulunan çocuk “iyi ben” kişileştirmesine sahip olacak, aksi durumda ise “kötü ben” kişileştirmesine sahip olacaktır. Bunların dışında zikredilen “ben olmayan” kişileştirmesi ise bilinçdışında yer almaktadır. Burada dikkat çeken nokta “kötü ben” ile “ben olmayan” arasındaki ayrımdır. Bunların ikisinin de geçmişteki stresli deneyimlerden beslenmelerine karşın, “ben olmayan” kişileştirmesi içindeki unsurlar bilinç düzeyine getirilemeyecek kadar ağırdır. Dolayısıyla bastırılırlar.

Sullivan’a göre, hem “ben” hem de “anne” kişileştirmeleri insan kişiliğini sadece şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda onun doğrudan merkezi unsurlarıdırlar. Örneğin “iyi anne – kötü anne” kişileştirmesi, bireyin hayatı boyunca sürdüreceği bütün sosyal ilişkilerin bir prototipi olarak kabul edilmektedir. Yani hayatın henüz daha ilk safhasında zihinde yerleşmiş olan güçlü bir “kötü anne” kişileştirmesi, bu kişinin hayatı boyunca sosyal açıdan çekingen veya güvensiz olmasına sebebiyet verebilmektedir. Aynı şekilde erken yaşlarda kişiliğe yerleşen “kötü ben” kişileştirmesi de özgüvensiz bir kişilik geliştirilmesine sebep olabilmektedir.

Kişilerarası Diyalog

Görüldüğü üzere Sullivan kişiliğin gelişimini bütünüyle sosyal yapı içerisindeki konumlanmaya dayandırmaktadır. Çevremizden aldığımız dönütler ve bu dönütler çerçevesinde oluşturduğumuz şablonlar (kişileştirmeler) aracılığıyla bir kişilik geliştiririz. Aslında bu kişilik geliştirme süreci, basitçe sosyal yapı içinde kendimize uygun bir konum ve tavır bulmaktan ibarettir. Neredeyse bütün psikodinamik kuramcılar kişilik gelişiminde kişiler arası diyalogların rolüne yer vermiştir fakat bunu Sullivan kadar merkeze alan başka bir kuramcı yoktur. Bu durum, onun kuramını özel kılmaktadır.

Enes Bahadır Kömürcü

Kaynaklar

  • Ed. Yazgan İnanç, B., Yerlikaya, E. E. (2017) Kişilik Kuramları. Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.
  • Sullivan, H. S. (1953). The Interpersonal Theory of Psychiatry. New York: Norton.
  • Montaigne, M. (2006). Denemeler. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir