Bebekler dünyaya geldikleri andan itibaren hayatta kalabilmek için bir başkasının bakımına, ilgisine ve sevgisine muhtaçtır. Zihinsel, fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak olan başta anne olmak üzere bakım veren kişilere bağlanmanın oluşması kaçınılmazdır. Bağlanma, çocuktaki genellikle anne olan bakıcıyla kalıcı bir duygusal bağ oluşturmaya yönelik biyolojik temelli bir dürtüyü ifade eder. Bağlanma kuramı, geçmişte bebeklik ve çocukluk dönemlerine ve bu dönemdeki temel bakımveren ile çocuk arasındaki ilişkiye odaklanırken, günümüzde yetişkinlerin sosyal ve romantik ilişkilerinde yaşadıkları duygusal, bilişsel ve davranışsal özellikleri anlamak için de kullanılan bir model haline gelmiştir. Pek çok kuramcı, çocukluk yaşantılarının ve içsel çalışan modellerin yetişkinlik dönemine önemli yansımalarının olduğunu kabul etmektedir.
Nasıl Gelişti?
Bağlanma kuramı, 1960’lı ve 1970’li yıllarda, İngiliz psikolog John Bowlby ve Amerikalı-Kanadalı psikolog Mary Ainsworth tarafından geliştirilmiştir. Anne-bebek ilişkisi üzerine yapılan deneysel çalışmalar, bağlanma kuramına giden yolu açmıştır. İngiliz çocuk psikiyatristi olan John Bowlby, II. Dünya savaşı ve sonrasında bebekler ile birincil bakıcıları arasındaki etkileşim kalıplarını incelemiş, 1990’daki ölümüne kadar fikirlerini geliştirmeye ve detaylandırmaya devam etmiştir. Bowlby, bağlanmayı çocuğun ilgi ve bakım ihtiyaçlarını karşılayan kişilere (genellikle ebeveynlere) karşı geliştirdiği, bebekte güven duygusunu yerleştiren güçlü duygusal bağ olarak tanımlamıştır.
John Bowlby’nin Bağlanma Kuramı
Bağlanma genellikle çocuktaki, annesinin onu korumasına yönelik biyolojik temelli, evrimsel bir uyumsal dürtü olarak görülür. Çocuk korktuğunda veya anneden ayrıldığında, ‘bağlanma sistemi’ harekete geçer ve çocuk annesine yakın veya fiziksel açıdan yakın olmaya çalışır. Çocuk anneye uzanır, kucaklaması için ağlar veya annenin yanına emekler. Bowlby’nin görüşüne göre, çocuk güvenlik hissi ve rahatlık deneyimi elde etmek için motive olur. Çocuk kendini güvende hissettiğinde bağlanma sistemi devre dışı kalır ve keşif sistemi açılır. Bu noktalarda çocuk, yaşamı keşfetmek için annesinden uzağa doğru maceraya atılır. Eğer anneyle ilişki ayrılma veya kayıpla kesintiye uğrarsa, çocuk büyük üzüntü yaşayacaktır. Kaybın şiddetine bağlı olarak bu durumun uzun süreli ve hatta kalıcı bir etkisi olabilir.
Yabancı Ortam Deneyi
Yabancı Ortam Deneyi, bağlanma ilişkisinde bireylerin farklılıklarını tespit etmek amacıyla Ainsworth, Bleher, Waters ve Wall tarafından 12-18 aylık bebek ve annelerin tek taraflı bir aynanın gözlem odasına bağlı olduğu, oyuncaklarla dolu bir odada yirmi dakika boyunca kaldıkları bir prosedürdür. Bu prosedürde ayrılma ve birleşmeler gözlemlenmektedir. Yabancı ortamda, ilkinin otuz saniye olduğu, diğerlerinin üçer dakikaya çıktığı sekiz bölüm vardır. İki ayrılma ve birleşme bölümleri arasındaki bebeğin tepkileri tek taraflı bir camın arkasından dikkatle gözlemlenir. Bu bağlamda:
Güvenle Bağlı Çocuk: Anne odadayken oyuncaklara ilgi gösteriyordu. Bazı bebekler ayrılma bölümlerinde hafiften orta dereceye kadar sıkıntı sergilediler. En önemlisi, birleşme bölümlerinde çocuk doğrudan annesiyle temasa geçmeye çalıştı. Çocuk ayrılmadan sonra strese girerse, annesiyle irtibatı çocuğu yatıştırmada etkili oluyordu. Bu davranış, çocuğun bağlanma ihtiyaçlarına karşılık ulaşılabilirliği ve cevap verebilirliği hakkında hissettiği “güvenlik” duygusunu yansıttığı görülür.
Güvensiz Bağlı Çocuk: Oyuncaklara annelerinden daha fazla ilgi gösterdiler ve ayrılma sırasında da çok “az stres” gösterme eğilimi içerisinde oldular. En önemlisi, birleşmeden sonra anneleriyle ilgilenmeyi bıraktılar. Kendisinin bağlanma işaretlerine, annenin duygusal ulaşılabilirliği ve cevap verebilirliği hakkında “güvensiz” hisseden çocuktur. Çocuk daha sonra bağlanma davranışını annesinin davranışına uydurmak için değiştirir.