Sevmek insanın en temel ihtiyaçlarından biridir. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşi’sine göre sevilme ve ait olma hissi insanın fizyolojik ihtiyaçlarından sonra gelen psikolojik ihtiyacıdır. Aşık olma duygusu da insanın sevme ihtiyacını karşılayan heyecanlı duygulardan biridir. Aşkın tanımı birçok filozof, psikolog, ilişki uzmanı, yazar ve şair gibi uzman kişiler tarafından yapılsa da aşık olmanın ve yakın ilişki yaşamanın herkes tarafından kabul görmüş tek bir tanımı yoktur. Aşkın tanımı kültürden kültüre değişebildiği gibi kişiden kişiye de değişiklik gösterebilir. Bireysel yaşanan bir duygu olduğu halde aşk hakkında yanlış bilinen bazı ortak düşünceler vardır. Aşk hakkında oluşturulan şemanın içine yanlış algılar eklendiği zaman, yanlış yorumlanmaya ve akabinde yanlış yaşanılmaya başlanıyor. Bunun sonucunda büyük bir heyecan ile başlayan ilişki, süreç içerinde yıpranıyor ve kişiyi mutsuzluk, hayal kırıklığı, depresyon ve yanlış benlik algısı gibi birçok psikolojik buhrana sürükleyebiliyor. İşte aşk ile ilgili bilinen 4 yanlış algı.

Aşk Sonsuza Kadar Sürer

İnsan, sahip olduğu aşkın hiç değişmeden bir ömür boyu süreceğine inanır. Zaman ilerleyen bir olgudur ve bu olgu içinde hiçbir şey sabit kalmaz. İnsan, bulunduğu zaman içinde yaşadığı tecrübelerle değişir. Aşk duygusu da kişinin bu değişiminden etkilenir. Kişi o an kendini nereye konumlandırırsa yaşadığı duygular da o kalıbın şekline girer. Bu yüzden hiçbir duygu değişmeden insanın hayatında yer almaz. Bütün duygular insanla beraber değişir ve gelişir.

Aşk Sürekli Yakınlık Gerektirir

İnsan, aşık olduğu kişinin sürekli yakınında olması gerektiğine inanır. Aşık olduğu kişiden ayrıldığı zaman bile yanında olduğunu hissettirmek için sürekli ondan haber almak ister. Başkalarıyla yakınlık kurmak nasıl temel ihtiyaçlardan biriyse yalnız kalıp kişinin kendisine bireysel vakit ayırabilmesi de ihtiyaçlardan biridir, çünkü insan topluluk içinde yaşayan bir bireydir. Birey olabilmek için kendi özgür alanının oluşması gerekir. Bu zamanlar kişi için oldukça verimli zamanlar olabilir. Kişi, kendi ile baş başa kaldığı zaman ihtiyaçlarını belirleme ve bunlara nasıl ulaşılabileceği noktasında daha verimli olur.

Aşk Sözcüklere İhtiyaç Duyar

İnsan yakın ilişki kurduğu kişinin aşkına veya sevgisine inanmak için ondan sözel bir ifade bekler. “Seni seviyorum”, “sana aşığım”, “sen hayatımdaki en özel insansın” vb. gibi birçok sözel ifadenin insanın gerçek duygularını yansıttığı düşünülür. Aşk bir duygu olduğu için duygu sadece sözel olarak ifade edilmez. Duygu bir bütündür ve insan duyguyu bir bütün olarak yaşar. Bazen bir davranış, bir bakış ve bir konuşma kişinin duygularını ifade etmek için araç olabilir. Örneğin, “seni seviyorum” demeyen bir kişi soğuk havada üşümesin diye sevdiğine sarılıyorsa ona olan sevgisini davranışıyla dile getiriyor olur.

Aşkta Tartışma Olmaz

İnsan aşık olduğu kişi ile kavga etmemesi gerektiğini düşünür. Oysaki aşk ilişkinin bütün dinamiğinden etkilenir. İlişkilerde mutlaka iki tarafın ortak noktada buluşamadığı durumlar olacaktır. Bu durumda sessiz kalıp “aman, şimdi ters düşüp kavga etmeyeyim” demek yerine kişinin karşıt fikrini doğru bir şeklide ifade etmesi ilişki dinamiği için daha faydalı olur. Kişi, sahip olduğu fikri karşı tarafa saldırgan bir tutum sergilemeden, karşı tarafı aşağılamadan ve saygı çerçevesi içinde ifade edebilir. Bir tarafın yolundan gitmek yerine ortak bir yol yaratmak tarafların birbirlerine olan saygısını ve güven duygusunu arttırır. Ortak bir yol yaratmak içinde fikirleri karşılaştırmaktan korkmayın.

Elif Yılmaz | Psikolojik Danışman

Kaynaklar

  • Corey, G., & Corey, M. S., (2014). I never knew I had a choice: Explorations in personal growth. Australia: Cengage Learning.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir